MÜLTECİLERİN HAK VE ÖZGÜRLÜKLERİ
Ocak 16, 2014
MÜLTECİLİĞİN TARİHSEL GELİŞİMİ
İnsanlık Orta Çağ ve Yakın Çağ’da
uygulanan dini ve siyasi baskı ve zulüm sonucu büyük göç ve sığınma olaylarına
ve bu olayları yaratan mücadelelere, savaşlara daha sonraları Yirminci Yüzyıl ’da
yaşanan dünya savaşlarına ..
ve halen dünyanın çeşitli bölgelerinde devam eden
mevzi savaşlara ve bütün bu savaşların doğal sonucu olarak hemen hemen tüm
kıtaları kapsayan, büyük göç olaylarına ve mülteci hareketlerine şahit
olmuştur. İşte bütün bu gelişmeler, yerlerini terk etmek zorunda kalan
milyonlarca kişinin yaşadığı dram ve bu kişilere gerekli yardım ve destek
sağlanma ihtiyacı önce, gayriresmi uluslararası insancıl organizasyonları
ortaya çıkarmıştır. Milletler Cemiyetinin kuruluşundan sonra, mülteci sorununa
çözüm getirmek üzere bu günkü Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek
Komiserliğinin prototipini oluşturan çeşitli kuruluşlar faaliyete
geçirilmiştir. Daha sonra, Birleşmiş Milletler Mülteciler Yüksek Komiserliğinin
kuruluşu, mültecilere önemli bir dayanak oluşturmuş ve bugün sayıları yirmiüç
milyona ulaşan mültecilerle ilgili olarak çeşitli çözümler üretilmiştir ancak,
mülteci tanımı ve kapsamının hukuki olarak dar bir çerçevede tesbit edilmiş
olması, uluslararası toplumda farklı politika ve uygulamalar bütün çabalarına
karşın, bu kuruluşun çalışmalarını önemli ölçüde engellemiştir.
Gerek 1951 Sözleşmesi gerekse 1967
Protokolüne coğrafi sınırlama ile taraf olan ülkemizdeki yasal düzenlemelerin,
yeterli düzeyde olduğunu söylemek mümkün değildir.Zira, Yabancılar Hukuku
dolayısıyla mültecilerle ilgili konular, 2510 Sayılı İskan Kanunu, 5682 Sayılı
Pasaport Kanunu, 5683 Sayılı Yabancıların Türkiye‘de İkamet ve Seyahatleri
Hakkında Kanun ve 1111 Sayılı Askerlik Kanunu gibi değişik kanunlarda yer
almakta ve mültecilerle ilgili uygulamaya ışık tutacak belirli, tek bir kanun
bulunmamaktadır. Mülteci konusunu düzenleyen çeşitli kanunlar ve Türkiye ‘Nil
son zamanlarda karşı karşıya kaldığı önemli sığınma,mülteci ve nüfus
hareketleri, 30 Kasım 1994 tarihli Mülteciler ve Sığınanlar ile ilgili Yönetmeliğin
Yürürlüğe konulmasına neden olmuştur.Ancak,söz konusu yönetmelik içerdiği
hükümler nedeni ile yeterli olmadığı gibi, kendi içinde de tutarlı değildir. Bu
nedenle, Özellikle Avrupa ‘deki gelişmeler ve Birleşmiş Milletler Mülteciler
Yüksek Komiserliğinin uygulamaları da göz önüne alınarak 1951 sözleşmesi
hükümlerine uygun bir biçimde, mültecilik statüsünün verilmesi ve mültecilerin
sahip oldukları hak ve özgürlüklerin neler oldukları, mülteciliğin sona ermesi
ve sınır dışı edilme nedenleri gibi kapsamlı konuları içeren bir kanun
hazırlanmasının zorunlu olduğu düşünülmektedir. Ayrıca, Türk mevzuatı ile
literatürde sığınmacı ve mülteci terimlerinin kullanılması bakımından da bir
sorun olduğu gözlemlenmektedir. Bunun, çeviri hataları ile Türkçede mülteci ve
sığınmacı kavramlarını karşılayacak yeterli düzeyde kelime olmamasından
zannedilmektedir. Aynı şekilde, 1951 sözleşmesinde yer alan ‘persecution’
kelimesinin türkçeye ‘takibat’ şeklinde çevrilmiş olmasının da, kavramının
içeriğini terminolojik açıdan tam yansıtmaması bakımından uygun olmadığı
düşünülmektedir.[1]
Hemen belirtelim ki; Türkiye, bölücü
teröre maalesef 1984 yılından beri çok sayıda mehmet vermiştir. Avrupa ‘da bir
kısım devletlerin, terör örgütü üyesi olduğu bilinen kişilere kucak açması, onları
mülteci olarak kabu etmesi asla ve kat’a kabul edilemez. Bu, uluslararası
hukuka da aykırıdır. Terörizm, insanlığa karşı suçtur ve 1951 Mülteci
Sözleşmesi 1(A) F maddesinde açıkca belirtildiği şekilde mülteci olarak kabulü
ya da 33/2 maddesi gereğince ulusal gevenlik ve kamu düzeni açısından himaye
görmesi mümkün değildir. Aksine bir sonuç, kabul eden ülkelerin insan hakları
karnelerini zayıflatacaktır.
II.
HUKUKSAL YAKLAŞIM
1920-1935 yılları arasında , mülteci
kavram ve tanımının hukuki açıdan ele alınarak
değerlendirildiği gözlemlenmektedir. Bu durumda, kendi ülkesinin
korumasından mahrum kişilere mülteci muamelesi yapılmış, kendilerini ülkeleri
dışında bulan ve hiçbir ülkenin sorumluluğuna girmeyen kişilerin statülerini
belirleyerek sorunlarına hukuksal yönden yaklaşmak, dolayısıyla ülkeler
arasında mülteci hareketlerinden kaynaklanan açmazları çözümlemek
amaçlanmıştır.[2]
Söz konusu dönemde, mültecilerle ilgili
uluslararası herhangi bir düzenleme bulunmadığı için devletlerin de bu kişilere
karşı yasal bir sorumluluk ve yükümlülükleri saptanmamıştı. Ülkelerini
terketmeye zorlanan bu kişilerin ellerinde seyahat belgeleri bulunmaması ve
konsolosluk hizmetlerinden yararlanamamaları uluslararası yasal sistemin
işleyişinde önemli sorunlar yaratmaktaydı.[3]
Vatandaşı ile ülkesi arasındaki de jure
yasal koruma ilişkisinin ortadan kalkması nedeniyle, hiçbir ülke ve
uluslararası kuruluş doğrudan bu olgudan sorumu tutulmamaktaydı.Bu bağlamda,
devletler de, hiçbir ülkenin sorumluluğu altında bulunmayan bu kişileri, kendi
topraklarına kabul etmek konusunda isteksiz davranıyorlardı.[4]
Tüm bunlar, uluslararası sorunları özüme
kavşturmak amacıyla, spesifik de olsa mültecilerle ilgili bazı düzenlemelerin
yapılmasına ön ayak oldu. İlk mülteci tanımları, devlet koruması reddi
nedeniyle ortaya çıkan uluslararası yasal uyuşmazlıklara cevap verilmek üzere,
etnik köken ve ülke temelinde ele alınarak formüle edilmiştir. Daha sonra,
mülteci kavramı giderek uluslararası hareket özgürlüğünü isteyen kişileri
kapsar hale gelmiştir. Ancak, bu kişiler, bunların sonucu kendilerini hiçbir
ülkenin yasal koruma şemsiyesinin altına alınmayan ve herhangi bir kurala da
uymayan bir durum içerisinde bulmuşlardır. De Jure, Devlet koruması şeklinin
temel esprisi değişmiş ve Milletler Cemiyeti’ nin genel politikaları, istekleri
dışında milliyetleri elinden alınan
kişilerin ve grupların korumasını kapsayacak şekilde belirlenmiştir. Nitekim,
mültecilerle ilgili olarak 1929 yılında oluşturulan Danışma Komisyonu ‘nda[5]
uyruğu olmayan mülteciler temel sorun olarak değerlendirilmiş ve bu kişilerin,
devletin vatandaşa sağlayacağı normal korumadan bile mahrum oldukları
vurgulanmıştır.[6] Bu durum karşısında
geçerli pasapartu olmayan ve elde de edemeyen bu kişileri, Milletler Cemiyeti
‘nin tanıması ve koruma altına alması sağlanmıştır. Bunun sonucunda bu kişi ve
gruplara, eşit değerde olduğu kabul edilen
kimlik belgeleri verilmiştir.[7]
Ayrıca, bu dönemde bu konu ile ilgili birkaç andlaşma imzalanması yoluna da
gidilmiştir. Görüldüğü üzere hukuksal yaklaşımda temel amaç, mülteci sayılan
kişilere, güvenlik ve yardım sağlamak yerine, uluslararası yasal sistemi
oluşturmak ve işler hale getirmek olmuştur.Dolayısıyla güvenlik ve yardım
konuları geri planda kalmıştır.
III.
TÜRKİYE AÇISINDAN MÜLTECİLİK
Türkiye, mültecilik açısından hem
kaynak, hem hedef, hem de transit ülkedir. Arap Baharı ile başlayan isyan
dalgası ile Suriye ‘de çıkan olaylar yoğun mülteci akınlarına neden olmuş ve
mülteci sayısı 2011 Haziran ‘ında 15.000 ‘e ulaşmış ve bunlardan beşbine yakını
kendi isteği ile ülkesine geri dönmüştür. Suriye ‘de çatışmaların ve
belirsizliğin sürmesi halinde, sayılarnın milyonları bulacağı endişesi
bulunmaktadır. Suriye ‘deki bu kaostan kaçan kişiler, uluslararası hukuka göre
mülteci statüsüne sahip ise de, Türk hukuku yönünden geçici sığınmacı
statüsündedirler ve zulüm görme kaygısı devam ettiği müddetçe, bu kişilerin
geri gönderilmeleri Non-refoulement ilkesine aykırıdır.[8]
IV.
MÜLTECİLERE SAĞLANAN HAK VE ÖZGÜRLÜKLER
Mülteci ve sığınmaıların ne tür haklara
sahip oldukları hususu önemli bir husustur. Cenevre Sözleşmesinde mültecilerin
temel hak ve özgürlükleri vatandaşa bazen eşitlik bazen de en çok gözetilen
ulus esasından hareketle düzenlenmiştir.[9]
Mülteci ve sığınmacılarla ilgili kapsamlı ve detaylı bir şekilde temel hak ve
özgürlüklerin yer aldığı bir listenin olması zordur.[10]
Belli başlı hak ve özgürlükleri detaylı olarak inceleyelim:
1.Mültecilerin İkameti: 1951 Cenevre Sözleşmesi 26.maddede bahsi
geçmektedir.Kendilerine ikamet izni verilmiş mülteci ve
sığınmacılara(sağlık,ziyaret,iş görüşmesi,kurs, BMMYK ile görüşme,tatil vs.
nedenlerle) bulunduğu il dışına çıkmak üzere 15 günü aşmamak kaydıyla
valilikler tarafından resen izin verilebilmektedir.[11]
İkamete mecbur kılındıkları yerden kaçanlar hakkında bir aydan iki seneye kadar
hapis cezası öngörğlmektedir.[12]
Özel ilgi ve bakıma muhtaç hassas mülteci ve sığınma grupları için Sosyal
Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Kurumu Genel Müdürlüğü ‘nün sağladığı imkan ve
hizmetler bulunmaktadır.Bu bağlamda Sosyal Hizmetler ve Çocuk Esirgeme Genel Müdürlüğü
‘nün ilgili genelgesinde[13]:
iltica/sığınma talebinde bulunan ve/veya mülteci ve sığınmacı olan refakatsiz
çocukların,kadınların,bedensel engellilerin,yaşlıların kurum konukevlerine
kabulleri ve kurum hizmetlerinden yararlandırılmaları konuları ayrıntılı
şekilde düzenlenmiştir.
2.Çalışma: ‘Taraf
Devletler,ülkelerinde yasal olarak ikamet eden her mülteciye, ücretli bir
meslekte çalışma hakkı bakımından aynı şartlar içinde yabancı bir memleketin
vatandaşına uyguladıkları en müsait muameleyi uygulaacaklardır.’ Bahsi 1951
Cenevre Sözleşmesi ‘nin 17/1 maddesinde geçmektedir.Görüldüğü üzere sözleşmenin
bu hükmü ülkede yasal olarak bulunan mültecilerin çalışma hak ve özgürlüklerini
en çok gözeten ulus kaydına tabi tutmuştur.
İçişleri bakanlığınca mülteci veya
sığınmacı statüsü verilmiş yabancılardan ikamette süre koşulu
aranmayacaktır.(UY,m.74).[14]
Bu aynı zamanda Uygulama Yönetmeliğinde mülteci ve sığınmacıların çalışma izin
başvuruları açısından ikamet süresi konusunda bir muafiyet sağlanması anlamına
gelmektedir.
3.Eğitim ve Öğrenim: 1951
Cenevre Sözleşmesine göre, ‘Taraf
devletler mültecilere, temel eğitim konusudna vatandaşlarına uyguladıkları
muamelenin aynısını uygulayacaklardır.’(m.22/1) Mültecilerin eğitim hakkı
konusunda Cenevre Sözleşmesi eşitlik prensibi getirmiştir.
222 Sayılı ‘İlköğretim ve Eğitim Kanunu’
na [15]
göre, Türkiye ‘de kız ve erkek çocuklar için ilköğretim zorunlu olup devlet
okullarında parasızdır.(m.2.) Türk vatandaşı kız ve erkek çocuklar
ilköğretimlerini resmi veya özel Türk Eğitim Kurumlarında yapmakla
mükelleftir.(m.4.) Mecburi ilköğretim çağı 6-13 yaş grubundaki çocukları
kapsar.(m.3.)
4.Sağlık ve Sosyal Yardım: 1951 Cenevre Sözleşmesi ‘nin 23.maddesine göre: ‘Taraf devletler, ülkelerinde yasal olarak
ikamet eden mültecilere,sosyal yardım ve iaşe konularında vatandaşlarına
uyguladıkları muamelenin aynısını uygulayacaklardır.’ Maddede geçen sosyal
yardım ve desteğin hastalık,yaşlılık,fiziksel ve ruhsal sağlık bozukluğu tıbbı
bakım vb. nedenlerden kaynaklanan yardımları içerdiği kabul edilmektedir.[16]
Mültecilerin sağlık hizmetlerinden ve
sosyal yardımlardan yararlanmaları konusunda iç hukukta çeşitli yasal
düzenlemeler bulunmaktadır. Bunlardan birincisi, Kamu kurum ve Kuruluşların
Ürettikleri Mal ve Hizmetten Ücretsiz veya İndirimli olarak Faydalanacaklarının
tesbitine ilişkin Bakanlar kurulu kararıdır. İnsan Ticareti mağdurlarına
ücretsiz yardıma yönelik Bakanlar Kurulu kararı, insan ticareti mağduru olduğu
tesbit edilen ve sağlık giderlerini karşılayamayacak olan yabancı uyruklu
hastalara resmi sağlık kuruluşlarından
ücretsiz faydalanma imkanı getirmektedir.
5.Entegrasyon ve Vatandaşlık: Mülteci ve sığınmacıların entegrasyonu konusunun
hukuksal,ekonomik ya da sosyo-kültürel boyutları bulunmaktadır.Vatandaşlık
hakkının sağlanması mültecilerin hukuksal entegrasyonu ve mültecilik statüsünün
sona ermesi açısından mülteciler açısından en çok arzu edilen ve en kalıcı
görünen çözüm yoludur. Sığınma ülkesinin vatandaşlığının kazanılması gerek
hukuksal entegrasyonun sağlanmasında gerekse ekonomik ve sosyo-kültürel
entegrasyona katkı sağlaması açısında önemli bir araçtır.Vatandaşlık kazanmanın
bu rölüne Cenevre sözleşmesinin
34.maddesinde işaret edilerek, taraf devletlerin mültecileri entegre etmesi ve
imkanlar ölçüsünde vatandaşlığa almayı kolaylaştırmaları istenmektedir.
Türk Hukukunda vatandaşlığın kazanılması
ilke olarak Türk Vatandaşlık Kanunu’nun istisnai olarak İskan Kanununda
düzenlenmektedir.[17]
Türkiye’ye göçmen olarak kabul edilen Türk soylu ve Türk kültürüne bağlı kişiler
gerekli işlemlerin tamamlanmasından sonra Bakanlar Kurulu kararıyla
vatandaşlığa alınmaktadırlar.[18]
İskan Kanununda göçmenler için sağlanan vatandaşlık kazanma imkanı mülteci
sığınmacılar açısından söz konusu değildir.
Türkiye’de ikamete izin verilen mülteci
ve sığınmacıların ancak Türk Vatandaşlık Kanunu hükümlerinden yararlanarak
vatandaşlık kazanabilmeleri mümkündür. Türk Vatandaşlık kanununda mülteci ve
sığınmacılara özgü bir hüküm bulunmamakta, ancak genel hükümlerden yararlanarak
vatandaşlık kazanabilmektedirler.[19]
●Yabancıların ilgili Kanundan[20]
doğan hakları ise şöyle;
(1) Başvuru sahibi veya
uluslararası koruma statüsü sahibi kişi ve aile üyeleri, ilköğretim ve
ortaöğretim hizmetlerinden faydalanır.
(2) Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi
kişilerden ihtiyaç sahibi olanların, sosyal yardım ve hizmetlere erişimleri
sağlanabilir.
(3) Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi
kişilerden;
a) Herhangi bir sağlık güvencesi olmayan ve ödeme gücü
bulunmayanlar, 31/5/2006 tarihli ve 5510 sayılı Sosyal Sigortalar ve Genel
Sağlık Sigortası Kanunu hükümlerine tabidir. Genel sağlık sigortasından
faydalanacak kişilerin primlerinin ödenmesi için Genel Müdürlük bütçesine
ödenek konulur. Primleri Genel Müdürlük tarafından ödenenlerden ödeme güçlerine
göre primin tamamı veya belli bir oranı talep edilir.
b) Sağlık güvencesi veya ödeme gücünün bulunduğu veya başvurunun
sadece tıbbi tedavi görmek amacıyla yapıldığı sonradan anlaşılanlar, genel
sağlık sigortalılıklarının sona erdirilmesi için en geç on gün içinde Sosyal
Güvenlik Kurumuna bildirilir ve yapılan tedavi ve ilaç masrafları ilgililerden
geri alınır.
(4) İş piyasasına erişimle ilgili olarak;
a) Başvuru sahibi veya şartlı mülteci, uluslararası koruma
başvurusu tarihinden altı ay sonra çalışma izni almak için başvurabilir.
b) Mülteci veya ikincil koruma statüsü sahibi, statü almasından
itibaren bağımlı veya bağımsız olarak çalışabilir. Yabancıların çalışamayacağı
iş ve mesleklere ilişkin diğer mevzuatta yer alan hükümler saklıdır. Mülteci
veya ikincil koruma statüsü sahibi kişiye verilecek kimlik belgesi, çalışma
izni yerine de geçer ve bu durum kimlik belgesine yazılır.
c) Mülteci ve ikincil koruma statüsü sahibinin iş piyasasına
erişimi, iş piyasasındaki durum ve çalışma hayatındaki gelişmeler ile istihdama
ilişkin sektörel ve ekonomik şartların gerekli kıldığı hâllerde, belirli bir
süre için, tarım, sanayi veya hizmet sektörleri, belirli bir meslek, iş kolu
veya mülki ve coğrafi alan itibarıyla sınırlandırılabilir. Ancak, Türkiye’de üç
yıl ikamet eden veya Türk vatandaşıyla evli olan ya da Türk vatandaşı çocuğu
olan mülteci ve ikincil koruma statüsü sahipleri için bu sınırlamalar
uygulanmaz.
ç) Başvuru sahibi veya uluslararası koruma statüsü sahibi
kişilerin çalışmasına ilişkin usul ve esaslar, Bakanlığın görüşü alınarak
Çalışma ve Sosyal Güvenlik Bakanlığı tarafından belirlenir.
(5) 72 nci ve 79 uncu maddelerde sayılanlar hariç olmak üzere,
muhtaç olduğu tespit edilen başvuru sahibine, Maliye Bakanlığının uygun görüşü
alınarak Bakanlığın belirleyeceği usul ve esaslar çerçevesinde harçlık
verilebilir.
V.
KAYNAKÇA
§ Çiçekli,Bülent(2013), Yabancılar
Hukuku,4.Bası,İstanbul:Seçkin Kitabevi
§ Çelikel,Aysel.Yabancılar Hukuku,16.Bası.
İstanbul:Beta Yayınevi
§ Çetin,Selvet(2011)İnsan
Hakları Araştırmaları Derneği 2010 Yılı Türkiye İltica ve Sığınma Hakkı İzleme
Raporu.
§ Ekşi,Nuray(2007)
Yabancılar hukukuna İlişkin Temel Konular 2.Bası Ankara:Beta Yayınevi
§ Eriş,
Neslihan, Avrupa Birliğinde Mültecilerin Hukuki Durumu, DEÜ(makale)
§ Odman,
M. Tevfik.
, Mülteci hukuku, Ankara : AÜ Siyasal Bilgiler
Fakültesi İnsan Hakları
Merkezi, 1995.
§ Pazarcı,Hüseyin (2005), Uluslararası Hukuk
Dersleri,10.Bası,Ankara:Turhan Kitabevi
§ Taneri,Gökhan,Uluslararası Hukukta Mülteci ve
Sığınmacıların Geri Gönderilmemesi İlkesi,Ankara:Bilge Yayınevi
§ Yılmaz,Abdulhalim,
‘Mülteci Hukuku Açısından Uluslararası hukukta ‘Geri Göndermeme İlkesi’
§ Yuca, Nedim.
Sığınma ve mülteci konularındaki uluslararası belgeler ve hukukimetinler, Ankara : BMMYK, 1998
[1] Odman, M. Tevfik., Mülteci
Hukuku, Ankara : AÜ Siyasal
Bilgiler Fakültesi İnsan Hakları Merkezi, 1995.
[2] Bkz.
James C. Hathaway, The Law of Refugee Status,L. L. M., J. S. D., Osgoode Hall
Law School York University, Butter Worths Ltd. Canada, 1991, s.2-6.
[3] Bkz.
Atle Grahle-Madsen. The Status og Refugees in International Law,
Leyden:A.W.Sijthoof, 1966 s.57.
[4] Bkz.
Jacgues Vernant. The Refugee in the Post-War World. London: Allen&Unwin.
1953. s.14.
[5] Advisory
Commission for Refugees
[6] Bkz.
Report by the Secretary-General on the Future Organasition of Refugee Work,
League of Nations Doc. 1930. XIII 2(1930) at 3.
[7]
Milletler Cemiyeti tarafından özel kimlik belgesi veya Nansen Pasaportu denilen
belgeler hazırlanmış ve bu belgeler elliiki devlet tarafından kabul edilerek
uygulamaya konulmuştur. Bkz. Quaderni s.87.
[8]
Çetin,Selvet(2011), ‘Bölgesel İnsani Kriz ve Suriyeli Mülteciler’
[9] 1951
Cenevre Sözleşmesinde güvence altına alınan başlıca Temel Hak ve Özgürlükler
arasında, ayrımcılık yasağı (m.3), din özgürlüğü(m.4), mülkiyet hakkı(m.13-14)
gibi haklar yer almaktadır.
[10] Mülteci
ve sığınmacıların esasa ilişkin temel hak ve özgrlükleri konusunda öncü ve
güncel bir çalışma için Bkz. Rosa da Costa(2006)
[11]
Bkz.22.06.2006 tarih ve 57 Sayılı Uygulama talimatı, s.19
[12]
YİSHK,m.25.
[13] Bkz.
Sosyal Hizmetler ve
Çocuk Esirgeme Genel Müdürlüğünün ‘sığınmacı/mültecilere ait işlemler’ konulu
2010/03 sayılı genelgesi.Söz konusu genelge İçişleri Bakanlığının 22.06.2006
tarih ve 57 sayılı Uygulama Talimatına istinaden hazırlanmıştır.
[14] Ek
Fıkra:RG.21.01.2010-27469.
[15]
05.01.1961 tarih ve 222 Sayılı Kanun
(RG.12.01.1961-10705)
[16]
Bkz.Çiçekli,2009, s.189.
[17]
Bkz.11.02.1964 tarih ve 403 Sayılı Türk Vatandaşlık Kanunu(RG.
22.02.1964-11638);19.09.2006 tarih ve 5543 sayılı İskan Kanunu
(RG.26.09.2006-26301)
[18] İskan
Kanunu,m.(8)4
[19] Türk
Vatandaşlığın kazanılması ve kaybı konusunda bkz. V.Doğan(2008) Türk
Vatandaşlık Hukuku, Ankara: Seçkin;E.Nomer(2007) Vatandaşlık Hukuku,Filiz
Kitabevi,İstanbul
[20] 6458
sayılı Yabancılar ve Uluslararası Koruma Kanunu, m.89
0 yorum